Flaubert’in çok güzel bir üslubu vardı, cümlelerini bir kuyumcu gibi işlerdi. Yazdıklarını yüksek sesle ya kendi kendine ya da dostlarına okur; sözcüklerin ahengini, cümlelerin güzelliğini böylece denetlerdi. Alexandre Dumas’nın bir sözü, onun bu sanatçı titizliğini çok güzel anlatır. Dumas şöyle diyor: “Flaubert mi? O bir devdir ki bir kutu yapmak için bir orman devirir!”
Gustave Flaubert “Salambo”yu tam altı yılda yazdı. 24 Kasım 1862’de yayımlanan eser, çok yavaş bir çalışmayla hazırlandı. Birçok yorgunluğa, cesaret kırılmasına neden oldu. Flaubert’in “Salambo”ya temel olan “kaybolmuş uygarlıkları anma” düşüncesini, Doğu’ya yaptığı yolculuklar sırasında geliştirdiği sanılır. Yazar 1851’de Roma’da genç bir kadına rastlamış, bu rastlaşma onun zihninde Salambo’nun fiziksel görünüşünü canlandırmıştı.
“Salambo”nun konusu MÖ 264-241 yıllarında Roma ile Kartaca arasındaki ilk savaştan sonra, Kartaca’da geçer. Kartaca’nın yenilmesiyle sonuçlanan bu savaşın ardından kente dönen paralı askerler paralarını alamamışlar, kenti tehdit etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine, paralı askerlerin elebaşısı Libyalı Matho ve yardımcıları ile ilkin Kartacalı General Hannon, daha sonra da Büyük Komutan Hamilkar Barka arasında kanlı, korkunç savaşlar olur. İşte romanın konusu bu heyecanlı, sürükleyici savaş sahneleri üzerine kurulmuş, Hamilkar’ın güzel kızı Salambo ile paralı askerlerin elebaşısı Matho arasındaki gönül macerası da romanın temel direği olmuştur.
Samih Tiryakioğlu