Bir savaş başlıyor, tarafların mücadelesi ile sürüyor ve nihayetinde kimileri için olumlu kimileri için ise olumsuz olarak sonuçlanıyordu. İnsanlar, canlarını dişlerine takarak güçlerini savaş meydanına aktarıyor; kimileri ölüp giderken kimileri zafer kutlaması yapıyor ve savaş bitiyordu.
Savaş bitiyordu lakin savaşın getirdikleri yahut götürdükleri, onunla birlikte silinip gidebiliyor muydu? Ağaçların yara almış gövdeleri, bir gün kavuşur muydu? Evlerin duvarları ve bahçe çitleri kendiliğinden onarılır, eskisi gibi olur muydu? Üzerinde atların dörtnala tepindiği ve askerlerin ayakları altında ezilen arazilerde yeniden otlar biter miydi? Savaş fiilen bitse de insanların zihninden silinir miydi?
Peki ya bu savaş, verdiğimiz yaşam savaşı olsaydı, durum değişir miydi? Yaşam ile insan arasında doğan savaş, hepsinden de çetin geçerdi. Zafer yahut yenik düşme ile nihayete eren bu mücadelede kazanan da kaybeden de yine insan olurdu. Peki gövdesi zarar gören ağaç, bir daha bitmeyecek olan otlar ve duvarları aşınmış evler?.. Yaşam savaşında bunların hepsi, insanda toplanırdı. Savaş gelip geçer lakin insanlık muhakkak bir şeyleri kaybederdi.
Yaşam Savaşı, Charles Dickens’ın diğer eserlerine kıyasla daha geri planda kalmış ve popülerlik düzeyine ulaşamamış olan romanıdır. Zira insanlık, bazen en çok ihtiyacı olanı ve kendisinden izler taşıyanı görmezden gelebilmektedir!
Dickens, savaşı bir metafor olarak kullanır ve anlam dünyasının kapılarını sonuna kadar açık tutar. Okur, Yaşam Savaşı’nın içerisinde kendi mücadelesi ile yüzleşmeye bırakılır.
Çevirmen |
Esra Doğu Silahtaroğlu |
Kategori |
Roman
|
Cilt Türü |
Karton Kapak |
Basım Tarihi: |
10-09-2024 |
Basım Yeri: |
Ankara |
Baskı Sayısı |
1 |
Ebat: |
13.5X19.5 |
Dil: |
Türkçe |
Kâğıt Türü: |
Kitap Kâğıdı |
Sayfa Sayısı: |
104 |
Barkod: |
9786051218472 |
ISBN: |
978-605-121-847-2 |
Yazar hakkında haber bulunamadı.
Charles Dickens
7 Şubat 1812 tarihinde Portsea yakınlarındaki Landport şehrinde dünyaya geldi. Memur bir babanın oğlu, sekiz çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu idi. Orta sınıf bir aileye mensup olmasından dolayı çocukluk yılları sefalet ve yoksulluk içinde geçti. Babası, oldukça savurgan ve borçlarıyla başa çıkma konusunda başarılı olamayan biriydi; bu durum, Dickens’ın hayatını etkileyen önemli olaylardan biri oldu. Baba John Dickens’ın borçları yüzünden nihayetinde hapse girmesi, küçük yaştaki Charles Dickens ve ailesini zor durumda bıraktı; bu sebeple mecburi olarak okul yerine işe gönderildi. Okula gitmeyi beklerken ayakkabı boyası firmasında işe başlaması, yazarın ilerleyen yaşamında çocukluk yıllarını utanç verici olarak hatırlamasına neden oldu. Hatta yıllar sonra, çalıştığı fabrikanın önünden geçerken yolunu değiştirdi ve yaşamının bu döneminden çok utandığı için bu anılarından eşi ve en yakın arkadaşı John Forster’dan başka hiç kimseye bahsetmedi. 1850 yılında yayımladığı “David Copperfield” ve 1861 yılında yayımladığı “Büyük Umutlar” adlı eserlerinde ise acı dolu yılarının anlatılarına yer verdi.
Bir süre sonra baba John Dickens, borçlarını ödeyerek hapisten çıktı ve bunun üzerine Charles, çalıştığı kurumdan kısa bir süreliğine ayrı kalma şansı buldu. Ancak babasının istememesine rağmen anne Elizabeth Dickens, oğlunun çalıştırılması konusunda ısrar etti ve bu durum küçük Charles’ı hayal kırıklığına uğratarak annesine karşı tavır almasına sebep oldu. Anne ve babasının ihmalkâr davranışlarını yıllar sonra eserlerine eleştiri konusu yaptı.
Babasının hapisten çıkmasına rağmen çalışma hayatından kurtulamadı ve on beş yaşına geldiğinde bir avukatın yanında kâtip olarak göreve başladı. Yeni işinin tek iyi yanı, Charles’a boş zaman tanıyarak tiyatroya gitmesine imkân sağlamasıydı. Zamanla tiyatroda küçük roller almaya başladı. Bu süreçte stenografi öğrendi ve “Morning Chronicle” gazetesinde stenograf olarak görev aldı. Gazetede ilk olarak “Boz’un Karalamaları” başlığı altında yazılar yayımladı. Daha sonra, 1837 yılında “Mister Pickwick’in Maceları” adlı kitabını yayımladı ve dünyaca tanınan, popüler kimlik kazanan bir yazara dönüştü.
Gazete muhabirliğinden ayrıldı ve “Bentley’s Miscellany” adlı derginin editörü oldu. Bu görev değişikliği, kariyerine yeni bir yön çizdi zira burada ilerleyen süreçte kendisine çok yakın hissedeceği ve dost olarak kabul edeceği John Forster ile tanıştı.
“Mister Pickwick’in Maceları”, onun yetenekli bir yazar olduğunu kanıtlamasına imkân sundu. Bu eserindeki başarısını “Oliver Twist” (1838), “Nickolas Nickleby” (1839) ve “Barnaby Rudge” (1841) adlı eserleri ile de devam ettirdi.
“Oliver Twist” adlı eserinde Londra’yı, toplumsal sorunların bilincinde politilk bir bakış açısıyla gözlemlediğini ortaya koydu. Eserde o dönemin yeni çıkan yoksullar yasasını eleştirdi ve İngiliz düşünür Jeremy Bentham’ın karşısında yer aldı. İngiliz Parlamentosu’nun 1834 yılında kilise yardımlarını yasaklayarak bütün işsizleri çalışma evlerinde toplamayı amaçlamasını şiddetle eleştirdi. Bu bakış açısıyla ele alındığında “Oliver Twist”, çocuk ve yetişkin işçilerin sefil yaşamlarının dile getirildiği; bir taraftan da yoksullar yasasının eleştirildiği bir eser olarak varlık gösterdi.
1835 yılında “Evening Chronicle”ın editörü John Hogart’ın kızı Cathrine Hogarth’la tanıştı ve kısa bir süre sonra onunla evlendi. 1839 yılında “Bentley’s Miscellany”den ayrıldı ve “Master Humpherey’s Clock” adlı haftalık dergide çalışmaya başladı, bu süreçte “Antikacı Dükkânı” adlı ünlü eserini kaleme aldı.
1842 yılında ise, özgürlüğün ve demokrasinin timsali olarak gördüğü ABD’ye ve Kanada’ya gitti fakat bu gezisinde umduğunu bulamayarak hayal kırıklığına uğradı; tüm hayal kırıklıklarına ise “Martin Chuzzlewit’te” adlı eserinde yer verdi.
1843 yılında yayımladığı “Bir Noel Şarkısı” adlı kitabının vesilesiyle “Noel Baba” olarak anılmaya başlandı.
1840’lı yıllarda ailesiyle birlikte İsviçre, İtalya ve Fransa’da bulunduktan sonra 1847 yılında ülkesine dönerek “Sıradan Sözler” adlı haftalık dergiyi çıkardı. Yazar, bu dönemde kariyeri için oldukça önem arz eden kitaplarını sırasıyla yayımlamaya başladı: 1850’de “David Copperfield”, 1852 yılında “Child’s History of England” (İngiltere’nin Çocuk Tarihi) ve “Bleak House” (Kasvetli Ev), 1854’te “Hard Times” (Zor Zamanlar), 1855’te “Little Dorrit” (Küçük Dorrit), 1859’da “A Tale of Two Cities” (İki Şehrin Hikâyesi), 1861 yılında “Great Expectations” (Büyük Umutlar) ve 1865’te “Our Mutual Friend” (Ortak Arkadaşımız).
1858 yılında, tiyatroculuk yaptığı sırada tanıştığı genç oyuncu Ellen Ternan’a âşık oldu ve bunun üzerine evliliğini sonlandırdı.
Tüm bu koşturmaca içerisindeki yaşamında var olan iş yoğunluğu ve aşırı yorgunluk, sağlığını olumsuz yönde etkiledi. “Edwin Drood’un Gizemi” adlı dedektif öyküsünü yazarken Gallshil’deki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.
Kaynak: Gonca Güven, Charles Dıckens ve Kemalettin Tuğcu’nun Eserlerinde Toplum Eleştirisi, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2007.
Kullanıcı Yorumları
Henüz hiç yorum yapılmadı.
Yorum Yap
Yorum yapmak için kullanıcı hesabınızla giriş yapmalısınız!
Giriş yapmak için lütfen tıklayınız.