Edgar Allan Poe her ne kadar yazın dünyasına şiirleriyle girdiyse de 40 yıllık ömründe kısa hikâyede de yetkinliğini ortaya koydu ve getirdiği yeniliklerle kısa öykünün bugünkü hâlini almasında önemli bir kilometre taşı oldu. İlk modern dedektif öykülerini kaleme alan Poe, hayal dünyasından gerçeklere, fantastik karakterlerden araştırmacı kimliklere uzanan etkileyici hikâyeleri ile okuyucuda canlı bir etki bıraktı.
“Sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış Edgar Allan Poe, dingin ve erdemli bir Goethe’den ya da Walter Scott’tan çok daha fazla hoşuma gidiyor.” (Charles Baudelaire)
“Poe’nun sadece kendine has olan ve onu bütün diğer yazarlardan ayırt eden özelliği, hayal gücünün olağanüstü genişliğidir.” (Fyodor Dostoyevski)
“Dikkatsizce bol bol etrafa saçtığı tohumlardan bugünkü edebiyat formlarımızın çoğunun çıktığı Edgar Allan Poe dedektif öykülerinin babasıydı.” (Arthur Conan Doyle)
Bu Seçkide Yer Alan Hikâyeler
Çalınmış Mektup
Altın Böcek
Mister Augustus Bedlo’nun Hatıraları (1844)
Metzengerstein
Garabet Meleği
Doktor Goudron’la (Katran) Profesör Plume’un (Tüy) Usulü
Kuyu ve Rakkas
Bir Mumya ile Küçük Münakaşa
Beyzi Portre
William Wilson
Morgue Sokağı’ndaki Çifte Cinayet
Edgar Allan Poe
19 Ocak 1809 tarihinde, Boston’da doğdu. Annesi Elizabeth Arnold Hopkins Poe ile babası David Poe, sanatçı kişiliklerdi. William Henry Leonard Poe adından bir ağabeyi, Rosalie Poe adında da bir kız kardeşi vardı.
Baba David Poe, bir süreliğine avukat olmak için çabalasa da katıldığı tiyatro topluluğu ile hayatını tamamen değiştirdi ve Elizabeth Arnold Hopkins Poe ile evlendi. Lakin avukatlık mesleğini seçmediği için kendi babası tarafından evlatlıktan reddedildi. Sahnede olduğu dönemde sergilediği başarısız performanslar nedeniyle ağır eleştirilere maruz kaldı; David Poe, bu sebeple alkolik ve şiddete eğilimli birine dönüştü. Geçtiği bu buhranlı dönemi kaldıramadı ve eşi ile üç çocuğunu sefalet içerisinde bırakarak 1811 yılında evden kaçtı. Anne Elizabeth Arnold Hopkins Poe ise tüberküloz hastasıydı, buna rağmen çocukları için çalışmayı sürdürdü fakat fazla dayanamayarak eşinin evi terk etmesinden birkaç ay sonra hayatını kaybetti. Edgar Allan Poe ve kardeşleri, yoksul evlerinde annelerinin ölümüne şahit oldu. Edgar, annesinin korkutucu öksürüğünü ve boğazından gelen kanın görüntüsünü hayatının hiçbir evresinde unutamadı; birçok öyküsünde de bu görüntüyü betimleyerek canlandırdı. Ebeveynlerini küçük yaşta kaybetmesinin bir sonucu olarak bitmek tükenmek bilmeyen bir yalnızlık hissine ve ölüm düşüncesine kapıldı. Genç, güzel ve iyi kadınların çoğunu eserlerinde ya ölmüş ya da ölmek üzere olarak resmetti.
William Henry, Edgar ve Rosalie adlı üç kardeş; henüz anne babalarını kaybetmenin travmasını atlatamadan farklı ailelerin bakımına verilerek yeni bir travmayla yüzleştiler. Edgar’ın bakımı, zengin bir tüccar olan John Allan ve eşi Frances Allan tarafından üstlenildi. Richmond’da yaşayan aile, John Allan’ın tütün ticareti ile ilgilenmesinden dolayı 29 Temmuz tarihinde İngiltere’ye taşındı. Amerika’dan İngiltere’ye giderken yaptıkları gemi yolculuğu, küçük yaşta olan Edgar’ın hayal gücünü büyük oranda etkiledi; daha sonra eserlerinde sık sık yer verdiği dalgalar ile ufuk çizgisi imgesi, kendisini ilk kez burada gösterdi.
Edgar, eğitim hayatına İngiltere’de başladı. Ortodoks eğitimi aldığı bu okulu, ilerleyen dönemlerde sayısız odası ve çokça katı ile soğuk, geniş bir bina olarak tanımladı. Bu gotik izlenim, çocukluk dünyasını renklendirse de daha çok mutsuzluğun habercisi idi. Edgar, İngiltere’te geçirdiği öğrencilik yıllarını tatsız ve yalnız olarak tanımladı. 16 Haziran 1820 tarihinde tütün fiyatları düştüğü için John Allan, Londra’yı terk ederek ailesi ile birlikte Richmond’a döndü.
Böylece Edgar, eğitim hayatına Richmond’da devam etti; edebiyatla ilgilenmeye de o zamanlarda başladı. Ovil, Virgil ve Cicero gibi klasik yazarlar başta olmak üzere birçok önemli ismin eserlerini okudu ve şiirler yazdı. Tiyatro ile ilgilendi, kumpanyalara katıldı. Ancak John Allan, Edgar’ın eski ailesinin tiyatrocu olması nedeniyle bu girişimini onaylamadı.
Edgar, okulda olduğu bir gün, sınıf arkadaşının annesi Jane Stanard ile karşılaştı. Jane, tanıştıkları ilk gün onu sıcak bir anne şefkati ve ilgisiyle karşıladı; bu duygulara hasret olan Edgar, kaybettiği annesini yeniden bulmuş gibi hissetti. Jane Stanard, onun için artık bir kadından çok daha fazlası idi. Lakin Jane Stanard, 1824 yılında yani tanışmalarından bir yıl sonra, akıl hastalığı sebebiyle vefat etti ve bu ölüm, Edgar’ı daha fazla melankoliye yöneltti. Poe, ölüm ile güzellik arasında ayrılmayan bir bağ kurmaya bu dönemlerde başladı. Ölüm onun için korkutucu ve vazgeçilmez bir hâle geldi; ölü bedenlerin dirilmesi ve ona dokunması gibi zihninde canlanan imgelerden korksa da her biri karşı koyamadığı birer takıntı hâline geldi.
İlerleyen süreçte Jane Stanard’a karşı duyduğu bağlılığın bir türünü de Frances Allan’a karşı hissetmeye başladı zira Frances Allan da Edgar’a anne şefkati ile yaklaştı ve onu eşinin öfkesinden korudu. John Allan ile Edgar arasında çatışmalar başlamıştı.
Edgar, on altı yaşındayken Virginia Üniversitesine kaydoldu. Başlangıçta örnek bir öğrenci modeli çizdi ve özellikle Latince ile İtalyancadan yaptığı çevirilerle başarısını sergiledi. Lakin eğitim süreci John Allan tarafından kısa kesildi çünkü Edgar derslere devam etmektense alkol almaya ve kumar oynamaya başlamıştı. Tüm bu sürtüşmeler ve Edgar’ın alkol ile kumara düşkünlüğü, ikili arasındaki sevgi bağını ortadan kaldırdı. John Allan, Poe’yu ticaretle uğraşmaya zorladı; Poe ise zorla yaptığı bu işten hiç zevk almadı. Çünkü John Allan’ın yanında çalışan siyahilerin otoritesi altında çalışmaya karşıydı, ona göre hepsi John’a benzemişti. Bunun üzerine Edgar evden kaçtı ve gerekçelerini bir mektupla John Allan’a yazdı. Evden kaçmasına rağmen Frances onunla ilgilenmeyi bırakmadı lakin o da tüberkülozdan öldü, öldüğünde kırk dört yaşındaydı. Frances’ın ölümünden sonra dahi Edgar bu durumdan kendisini sorumlu tuttu çünkü John ile iyi ilişkiler kurabilseydi, Frances’ın ölümünü engelleyebileceğine inandı.
Allan ailesinin yanından ayrıldı ve Edgar A. Perry adıyla Amerikan Birleşik Devletleri Kara Harp Okuluna katıldı. Burada da sürekli olarak alkol kullanmaya başladı ve kendini durduramadı. Eğitim sürecinde dinlenmek için bile vakit bulamıyordu, bu sebeple ayrılmak için John Allan’ın rızasını talep etti lakin John yeni bir evlilik yapmıştı ve Edgar tarafından rahatsız edilmek istemedi. Edgar, mecburen okuldan atılmanın bir yolunu bulmaya karar verdi. Askerî eğitimlerin hiçbirine katılmadı, zorunlu kilise hizmetini reddetti. Nihayetinde askerî mahkemenin karşısına çıkarıldı ve suçlu bulunarak okuldan uzaklaştırıldı.
Sefalet içinde geçen günlerinde John Allan’ın sağlayacağı maddi desteğe güvenemedi ve hayatını yazarak kazanmaya karar verdi. O dönemde özellikle koyu renk kıyafetler giyinmeyi tercih eden ve eserlerinde melankolik bir tını bulunan Lord Byron, Edgar’ı etkileyen yazarlardan oldu. Poe’nun eserlerindeki karanlık ve mistik havanın en büyük kaynaklarından biri, Lord Byron idi.
Edgar, John Allan’ın evine dönmek istemedi; 1829 yılında halası Maria Poe Clemm ve kızı Virginia Clemm ile birlikte yaşamaya başladı. Maria Poe Clemm, eğitimsiz olmasına rağmen Poe’nun edebî dehasının farkına vardı ve kendisini derin bir inançla destekledi. Poe, bu eve taşındıktan sonra yazarlık ve editörlük çalışmalarını artırdı. Bu sırada zeki ve güzel kuzeni Virginia’ya “Sissy” adını taktı; ilerleyen dönemde onunla evlenmeye karar verdi. Çift, 1835 yılında evlendi; evlendiklerinde Edgar yirmi yedi, Virginia ise on üç buçuk yaşındaydı. Güzel giden evlilikleri, Virginia’nın hastalığı sebebiyle gölgelendi. Tüberküloz, Virginia yirmi yaşına geldiğinde kendisini iyice gösterdi; yaşadıkları maddi sıkıntılar, genç kadının daha çok zayıflamasına ve hastalanmasına neden oldu. Virginia, 1847 yılında vefat eti ve Poe, eşinin rahatsızlık sürecinde yaşadıkları dolayısıyla derin bir depresyonun içine çekildi. Aralık 1847’de, Virginia’nın ölümünün etkisi ile yazdığı ve ona ithaf ettiği “Ulalume” adlı eseri yayımlandı.
Edgar, on yıl süren evliliği boyunca edebî yaşantısının en verimli çağını geçirdi. Birçok editörlük görevi üstlendi, eleştiriler yayımladı, sayısız şiir ve kısa öykü yazdı. Virginia ile Maria’nın, Poe’nun kalemine değer vererek onu desteklemeleri, bu verimliliğin temel nedeni sayıldı.
Poe, dünya edebiyat tarihinin ilk dedektif romanını bu dönemde kaleme aldı. Suçu çeşitli akıl yürütmeler yolu ile çözen Auguste Dupin, 1841’de “Morgue Sokağı Cinayetleri”nde okurların karşısına çıktı. Auguste Dupin, ortaya koyduğu farklı tarzıyla dedektif romanları tarihinin en önemli dedektiflerinden biri olan Sherlock Holmes’u da etkiledi. Dupin, bir nevi yaratıcısı Poe’nun kopyası idi.
Virginia’nın ölümü üzerine Poe’nun ünü arttı ve özellikle “The Raven” adlı eseri, saygı ile anılmasına vesile oldu. Lakin bu süreçte eşinin ölümü, Poe’yu derinden etkiledi ve hastalandırdı. Ölümünden evvel hezeyanlar görmeye başlayan Poe’nun beyninde çocukluk dönemlerinden kalma bir lezyon olduğu ve bu lezyonun dengesiz davranışlarına sebebiyet verdiği ortaya çıktı.
Edgar Allan Poe, hayatının son günlerini de sefalet içerisinde geçirerek 7 Ekim 1849 tarihinde vefat etti.
Kaynak: Reyyan Ağaoğlu, Polisiye Eserin Toplumun Şiddeti Algılama Biçimi ile Etkileşimi: Edgar Allan Poe ve Halide Edip Adıvar Eserleri Üzerine Eleştirel Söylem Analizi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2018.